Mui Ne – Dalat: 199 km*

Mui Ne’den sabahın erken bir saatinde yola çıkıyoruz. Amacımız hem Dalat’a varmak hem de trafik polisleri yolları doldurmadan Mui Ne’den çıkabilmek. Sorunsuz bir şekilde Mui Ne’den ayrılıp köylerin arasına dalıyoruz.

Bob Marley’in saçlarına benzeyen ağaçların olduğu bir bahçeden geçiyoruz. Meğer bunlar dragon fruit ağaçlarıymış. Meyvenin kendisi zaten komik, ağacı ise iyice komikmiş 🙂

Gezdiğimiz diğer Güneydoğu Asya ülkeleri genelde Budist olduğu için mezarlık olmuyordu. Vietnam’da ise yol kenarlarında bol bol mezarlık görmek mümkün. Oldukça da gösterişliler. Hristiyan mezarlıkları ve Budist mezarlıkları birbirinden ayrı. Vietnam’da çok az sayıda tapınak gördük. Gezdiğimiz tüm şehirlerde en az bir tane büyük kilise vardı.

Yolun çoğunda hem manzara güzeldi hem de minik minik köylerden geçtik.

Acıkınca köylerden birinde durup sipariş verme mücadelesine giriştik yine. 🙂 Asya ülkelerinden birine gittiğinizde ilk öğreneceğiniz şey “pilav”ın yerel dilde nasıl söylendiği olsun. Pilava bir kez ulaştınız mı aç kalmanız imkansız. Ayrıca yumurta, tavuk, dana eti, domuz eti, karides, kalamar ve sebze kelimelerini de öğrenirseniz kral olursunuz.

Gittiğimiz ufak restoranda pilav üstü tavuk istedik. Ek olarak yumurta, domuz eti, çorba ve salata da geldi. Kendimizi bir ziyafetin ortasında bulduk.

Motorla köyleri geçerken en sevdiğimiz şeylerden biri de öğrenci grupları ile karşılaşmak. Genelde okula bisikletle gidip geliyorlar. Çıkış veya giriş saatine denk gelirseniz bütün caddeler öğrencilerle dolu oluyor. Tabi ki de hepsi yanınızdan geçerken el sallıyor ya da selam veriyorlar… “Hellooooooo”, “hiiiiiiiii”……..

Yolda bir de düğüne denk geldik. Daha doğrusu kırmızı beyaz çadır gibi bir yer görüp yanaştık, düğün eviymiş meğer. Bizdeki köy düğünleri gibi bol yemeli içmeli, yoldan geçen herkesin davet edildiği düğünler yapıyorlar. Bizi de hemen davet ediyorlar en azından bir bira için ama hem vaktimiz kısıtlı olduğu için hem de bira içip motor kullanmak istemediğimizden kalmıyoruz. Bir kaç fotoğraf çekip iyi dileklerimizi sunup ayrılıyoruz yanlarından.

Her şey keyifli keyifli giderken son 40 km’de çok yoğun yollardan birine giriyoruz. Üstelik her yerde yol çalışması var ve kamyon dolu. Yoldaki en stresli anlarımızdan birini yaşıyoruz. Neyse sağsalim atlatıyoruz ve Dalat’a ulaşıyoruz. Tahminimizden erken varınca şelaleleri gezip şehre öyle girmeye karar veriyoruz. Dalat’ın en meşhur yeri bu şelaleler. İçeride bir sürü aktivite planlanmış. Sıkılmadan saatlerce gezebilirsiniz. Biz gittiğimizde saat 16:00 civarıydı. Asıl heyecanlı kısımlar yani şelalelerden iple sallanabileceğiniz, şelalelerden kayabileceğiniz kısımlar kapanmıştı.

Biz de onun yerine içerideki roller coaster’a bindik. Roller coaster’ın kontrolü sizde oluyor. İster hızlanıyor ister yavaşlıyorsunuz. Çok eğlendik biz 🙂

Bir de ok atmak gibi abidik işlere girebiliyorsunuz.

İçeride çok sayıda yerli turist de vardı.

Şelaleden sonra muhteşem kalitedeki bir yoldan tırmanarak Dalat’a vardık ve şok şok şok. Vietnam’da değil, Alpler’deyiz sanki. Evlerin yapısı, caddelerin genişliği, etrafın temizliği, kocaman bahçeler adeta bir Avrupa şehrindeymişsiniz hissini veriyor.

Şehirdeki evlerden biri ise çok çılgın. “Crazy House” diye geçiyor zaten. Gaudi’nin yapılarını andıran deli işi bir bina yapmışlar. Sonra da bunu otele çevirmişler. Giriş ücreti ödeyerek müze gibi gezbiliyorsunuz içeriyi.

Dalat’ta Hai Long Vuong Hotel’de kaldık geceliği 10 usd’ye. Otele eşyaları atar atmaz tekrar çıkıyoruz dışarıya. Dalat şehir merkezinde kocaman bir göl var ve etrafı cıvıl cıvıl. Gölün etrafını motorla turlayalım derken bir klip çekimine denk geliyoruz 🙂

Gece şehir cıvıl cıvıl. Özellikle de night market tarafı insan kaynıyor. Otel sahibinin önerisine uyarak orada yemek yemiyoruz. Bize deniz ürünlerinin bayat olacağını söylüyor. Her ne kadar güzel görünseler de cesaret edemiyoruz.

Uzun ve dopdolu geçen günü Vietnam kahvesi ile sonlandırıyoruz. Kahve 2 parça geliyor. Fincanın üzerinde bir demlik oluyor. Kahve oradan damla damla fincana akıyor, yukarıda hiç su kalmayınca kahveyi içebiliyorsunuz. Çok sert bir kahve olduğunu söylemek lazım.

Sabah önce balık pazarına uğruyoruz. Asya’da gördüğümüz en temiz pazarlardan biri. Deniz ürünleri çeşit çeşit. Hemen dışında da sebze meyve satılıyor. Tam enginar mevsimine denk gelmişiz. Her yerde enginar satılıyor. Mutfağımın olmadığına üzüldüğüm anlardan birini yaşıyorum. 

Son durağımız ise Dalat tren garı oluyor. Vietnam’ın en eski tren garı burası.

Eski trenlerden iki tanesi duruyor. Birini cafe yapmışlar. Diğeri ise nostaljik bir hat üzerinde çalışıyor.Dalat’la ilgili son sözüm de havasına dair olsun. Rakımı yüksek olduğu için Vietnam’ın kalanına göre havası oldukça serin. Nefes aldığınızı hissediyorsunuz.

Gülen

*not: yazılardaki kilometreleri günlük olarak yazdık. Yani iki şehir arasındaki mesafeye ek olarak varış noktamızdaki şehir içi turlarını da kapsıyor.